Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Dış Haberler
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Dış Haberler
Haber Merkezi
Dış Haberler
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Dış Haberler
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Dış Haberler
Dış Haberler
Dış Haberler
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Dış Haberler
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Dış Haberler
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Dış Haberler
Dış Haberler
Kaya Emre Uzmay
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Dış Haberler
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Turgay Develi
Engin Solakoğlu
Anıl Çınar
Haber Merkezi
Dış Haberler
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
soL – Muğla
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Dış Haberler
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Dış Haberler
Dış Haberler
Haber Merkezi
Haber Merkezi
SÖYLEŞİ | Kemal Okuyan: 20 yıllık suni gündem olur mu, saçmalık!
'Gülşen’in tutuklanması bu iki nedenle iktidarın kendi felsefesine uymayan ya da bu felsefeye farkında olarak ya da olmayarak meydan okuyan herkese karşı tahammülsüzlük ve korkusunun ürünüdür.'
Volkan Algan
Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, imam hatip sözleri sonrası iktidar tarafından hedef gösterilen ve sonrasında tutuklanan şarkıcı Gülşen’e yönelik adımı, suni gündem tartışmalarını, CHP’nin bu süreçte aldığı tutumu soL’a değerlendirdi.
Okuyan, “Gülşen’in tutuklanması bu iki nedenle iktidarın kendi felsefesine uymayan ya da bu felsefeye farkında olarak ya da olmayarak meydan okuyan herkese karşı tahammülsüzlük ve korkusunun ürünüdür” derken, “‘Suni gündem’ciler AKP’nin en büyük yardımcısı oldu” değerlendirmesinde bulundu.
TKP Genel Sekreteri Okuyan, partisinin 10 Eylül’de İstanbul, 11 Eylül’de Ankara ve 17 Eylül’de İzmir’de yapacağı etkinliklere ilişkin ise “Bir mücadele programının ilanını gerçekleştireceğiz” dedi.
Önce sıcak konuyla başlayalım. Gülşen’in tutuklanmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Gülşen’in tutuklanmasının hangi ince hesabın ya da dengenin ürünü olduğunu bilmiyorum. Açıkçası çok da önemi yok. Çünkü AKP iktidarı açısından iki şey hiçbir zaman değişmeyecek. Asla. Bunlardan ilki, ekonomik krizle birlikte daralsa da, İslamcı ve Osmanlıcı bir ülkeyi Cumhuriyete tercih eden belli bir toplumsal kesimin beklentisi, baskısı ve ihtiyaçlarının karşılanması. Bu toplumsal kesim iddia edildiği kadar geniş değil ama sözüm ona laikliği savunan kimi partilerin tutumu nedeniyle kendilerini meşrulaştırdılar ve inisiyatifi ellerinde tutuyorlar. AKP iktidarının bu kesimlerin ihtiyaçlarını görmezden gelmesi söz konusu olamaz. İkincisi ise bizzat AKP iktidarının yönelimleri. AKP iktidarı pragmatisttir evet, manevra yapma yeteneği de yüksektir ama onun önde gelen kadrolarının da ideolojileri vardır ve pragmatizm bu ideolojinin ana hatlarını asla değiştirmez. Gülşen’in tutuklanması bu iki nedenle iktidarın kendi felsefesine uymayan ya da bu felsefeye farkında olarak ya da olmayarak meydan okuyan herkese karşı tahammülsüzlük ve korkusunun ürünüdür.
Suni gündem yorumunu yapanlar, herhalde gerçek olmayan bir sorunun AKP tarafından işine geldiği için köpürtülmesini kastediyor. Sizce böyle bir durum var mı Gülşen hadisesinde…
AKP iktidarının başından beri bu ülkede ne zaman gericilik hamle yapsa “suni gündem” diyen birileri var. “Suni gündem”le bu ülkenin ekonomik, siyasal, kültürel bütün dengeleri değiştirildi. “Suni gündem”ciler AKP’nin en büyük yardımcısı oldu. 20 yıllık suni gündem olur mu, saçmalık!
Muhalefetin bu konudaki tavrına dair ne söylemek istersiniz? Zaten 6’lı masanın sağ renklerinden kayda değer bir açıklama yok. CHP’den gelen ilk açıklamadaysa imam hatipleri CHP’nin kurduğu, yapılan şakanın uygunsuzluğu vurgulandı. Zaten sonra da Gülşen tutuklandı…
CHP’nin bir kararı var. Bütün yöneticileri, milletvekilleri uyarılmış durumda. “İmam Hatipler konusunda tek bir aykırı ses çıkmayacak”. Bu ezberden dolayı, CHP’lilerin doğal refleksi “aman provokasyona gelmeyelim”, “aman dinsizlikle suçlanmayalım” haline geldi.
Bu tartışmaların gölgesinde kalmış gibi görünse de içinde bulunduğumuz hafta, sonu Cumhuriyet’le biten büyük mücadelenin en kritik dönemeçlerinden birinin yaşandığı Büyük Taarruz haftası. Biz 100 yıl sonra hala Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini, laikliği, eşitliği, emperyalizmi tartışıyoruz. Neden böyle?
Aslında tartışmıyoruz. Yüz yıl sonra bu ülkeyi yeniden Cumhuriyetçi, laik, bağımsız bir rotaya sokmanın yollarını konuşuyoruz. Bunlar tartışılabilecek konular değil. Bunlar vazgeçilemeyecek temel unsurlar. Yüz yıl kadar sonra bu unsurların eşitlikçi bir düzene, sosyalizme muhtaç olduğunu söylüyoruz. Sosyalizm sınıfsız-sömürüsüz bir toplumu ifade ediyor. Bunu çok önemsemeyenler, ki bu nasıl önemsenmez bilemiyorum, laikliği, bağımsızlığı, Cumhuriyeti önemsiyorlarsa “sosyalizm”le barışacaklar. Kapitalizmle bunların bir arada olması mümkün değil.
Diyorsunuz ki ‘100 yıl sonra bugün sermaye sınıfı emperyalizm ve gericiliğin desteğiyle ülkemizi işgal etti. Şimdi yine yapacağız. Ülkemizi sermaye işgalinden Sosyalist bir Cumhuriyetle kurtaracağız!’ Yine derken hem o dönemle bir benzerlik kuruyorsunuz, ama bir yandan da sosyalizme işaret ediyorsunuz. Burayı biraz açar mısınız? Benzer ve farklı olan nedir?
1919-1923 yıllarında, daha önceki ilerici-devrimci birikimin de yardımıyla bu toprakların en önemli devrimci sıçraması gerçekleşti. Benzerlik o dönemin zorluklarında. Ülkede bir işgal vardı, köhne bir İmparatorluk ve saltanat söz konusuydu, halk savaş yorgunuydu. Benzerlik cürette de olmalı. O koşullarda ciddi cesaret isteyen bir hamle yapıldı. Şimdi de koşullar ağır, cesaret de aynı oranda keskin olmalı. Doğrultu açısından da Cumhuriyetçilik, laiklik, bağımsızlık benzerlikler. Fark ise, bugün artık emekçi halk ülkenin kaderini değiştirebilecek ağırlık ve birikime sahip. Kapitalistlerin yani patronların damga vuracağı bir dönüşüm yok. Onların damgası çürümedir, ölümdür, yıkımdır, felakettir.
Koşullardaki benzerliklerin ve farklılıkların o dönem ve bugünkü mücadele yöntemlerini kıyaslamak açısından, nasıl bir sonucu oluyor sizce?
Mandacıları, kötünün iyisini seçelimcileri, bu ülke düzelmez karamsarlarını geriletelim, başarırız.
Geçtiğimiz günlerde ilan edilen Sosyalist Güç Birliği, bu konuştuğumuz çerçevede nerede duruyor?
Sosyalist Güç Birliği’ne dair birçok kişi seçim gündemiyle ilgili soru yöneltiyor. Kuşkusuz insanlar acil çözüm bekliyor ve ne yazık ki seçimlerin tek başına kurtuluş anlamına geleceği fikri yaygın kabul görüyor. Ancak Sosyalist Güç Birliği tam da konuştuğumuz konu açısından da önem taşıyor. Geçenlerde bir televizyon programında açıkladığımız metni bir “senet” olarak tarif etmiştim. Türkiye’de önemli bir sol birikim, Cumhuriyetçilik, laiklik, bağımsızlık ve eşitlikçi bir düzen doğrultusunda ortak irade beyan ediyor. Düzen içi siyasetin gölgesinde kalmamayı, kimlikçi siyasetten uzak durmayı taahhüt ediyor. Bunun büyük anlamı var. Bu iradeyi adım adım güçlendireceğiz.
Kimileri Sosyalist Güç Birliği’nin ya da onun bileşenlerinden olan TKP’nin HDP’nin öncülüğünde kurulan ittifaktan ayrılarak solu böldüğünü iddia etti. Buna ne dersiniz?
Sosyalist Güç Birliği, uzun süren bir çalışmanın ürünü. Bu çalışma Sol Parti ile TKP arasındaki görüşmelerle başladı, o zaman 6’lı, 7’li masalar yoktu. Sonrasında herkesin bildiği gibi EMEP ile birlikte çalışmalarımızı sürdürdük. Bir noktada HDP bazı konuları konuşmak için bir dizi siyasi partiyi davet etti. Bu davetin bir ittifak girişimi olmadığını kendileri de ifade ettiler. Biz bir toplantıya katıldık ve medyaya bu toplantıların ısrarla “ittifak” olarak yansıtılması üzerine diğer toplantılara katılmadık. Zaten bizim nasıl bir ittifak, nasıl bir güçbirliği arayışında olduğumuzu herkes biliyordu. İlkeleri olan, doğrultusu belli bir zemin oluşturmaya çalışıyorduk. Bu çalışmalar bir noktadan sonra başka siyasi partilerin de katılımıyla ete kemiğe büründü ve hep birlikte Sosyalist Güç Birliği’ni yaratmış olduk. Bu nedenle sorduğunuz soruya konu olan iddialara ancak şaşırdığımı söyleyebilirim. Hiçbir gerçekliği yok.
10 Eylül TKP’nin kuruluşunun 102. yılı. Önümüzdeki günlerde İzmir, İstanbul ve Ankara’da etkinlikler düzenleyeceksiniz. Bu etkinliklerin amacı nedir, sadece bir yıldönümü buluşması mı?
TKP geçmişte yaşayan bir parti değil. Mirasımız ve geçmiş deneyimler bizim için çok değerli ancak önümüze bakmak zorundayız. Bunca hayat pahalılığı, işsizlik ve derdin ortasında TKP doğum günü kutlaması yapacak değil. Evet, partimizin 102. yaşında, bugünkü iddiamızı ortaya koymak, bugünkü sorumluluklarımıza odaklanmak istiyoruz. Bu açıdan bir mücadele programının ilanını gerçekleştireceğiz sözünü ettiğiniz kapalı salon ve açık hava toplantılarında.
Artık yaz aylarının da yavaş yavaş geride kalmasıyla hem siyaset hem de ekonomi gündeminin hızlanacağı anlaşılıyor. TKP hazır mı bu sürece? Gündeminde ne var partinin?
Çok verimli bir yaz dönemi geçirdik. TKP emekçilerin karşılaştığı her tür haksızlık ve zorlukla mücadeleyi, dayanışmayı örgütlemeye çalışıyor; yaygınlaşmaya ve örgütlenmeye çalışıyor; birlikte ortak hedeflerle hareket edebilecek siyasi güçler arasında irade ortaklığının kurulması ve gelişmesi için katkı koymaya çalışıyor; komünizmin bu ülkedeki etkisini artırmaya çalışıyor. Bütün bunlara ilişkin Eylül ayından itibaren çok yoğun bir tempoyla hareket edeceğiz. Yayıncılık alanında da, hem mevcut hem yeni araçlarla hamle yapacağız.
Haber
‘2023 Yeniden’ diyenler Ankara, İstanbul ve İzmir’de bir araya geliyor!